Amsterdam! Akla gelen ilk şeyler neler? Kanallar, bisikletler ve o ikonik kırmızı tuğlalarla kaplı evler mi? Ancak, şehrin büyük bir kısmının tahta direkler üzerinde yükseldiğini biliyor muydunuz? Ya da bisikletlerin sadece ulaşım aracı değil, aynı zamanda kanallara en sık düşen eşya olduğunu? Amsterdam, yalnızca muhteşem manzaralarıyla değil, aynı zamanda ilginç ve tuhaf gerçekleriyle de göz alıcı bir şehir. Eğer sıradan bir turistik gezi yerine şehrin bilinmeyen yönlerini keşfetmek isterseniz, bu yazı tam size göre! Hazırsanız, kanalların, müzelerin ve bisikletlerin ötesine geçerek Amsterdam’ın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkalım! İşte Amsterdam hakkında bazı gerçekler…
1. Amsterdam tahta direkler üzerine bina edilmiş bir şehir
Amsterdam’ın altyapısı, diğer şehirlerden oldukça farklı. Şehir, aslında bataklık ve kil katmanlarının üzerine inşa edilmiştir. Yumuşak zemin, sağlam bir temel oluşturmak için uygun değildir, bu nedenle Amsterdam’daki tüm yapılar, yaklaşık 10 metre derinliğe kadar inen ahşap direklerin üzerine inşa edilmiştir.
Bu direkler, zemindeki kum katmanına kadar uzanır ve burada sabitlenir. Her evin temelinde genellikle 10 adet ahşap direk bulunurken, büyük yapılar binlerce direğe ihtiyaç duyar. Örneğin, Kraliyet Sarayı tam 13.659 ahşap direk üzerinde yükselirken, Amsterdam Merkez İstasyonu 9.000’den fazla direk üzerinde durmaktadır.
Bu durum, Amsterdam’ın neden bu kadar çok kanal ve köprüye sahip olduğunu da açıklar. Şehirde yürürken, binaların hafif eğilmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu eğilme, yıllar boyunca ahşap direklerin zemine gömülmesinden kaynaklanmaktadır.
2. 1983 yılından beri resmi olarak Hollanda’nın başkenti

Amsterdam hakkında gerçeklerle devam ediyoruz. Amsterdam, Hollanda’nın kültürel ve ekonomik merkezi olarak kabul edilse de, resmi başkent unvanını yalnızca 1983 yılında aldı. Önceleri ülkenin başkenti Lahey (Den Haag) olarak biliniyordu.
Lahey, hükümetin ve mahkemelerin bulunduğu bir şehir olduğu için hala önemli bir siyasi merkezdir. Günümüzde de Hollanda’nın yönetim merkezi Lahey’de bulunmaktadır. Ancak anayasal olarak Amsterdam, ülkenin resmi başkenti olarak tanımlanmaktadır. Bu durum, Hollanda’nın yönetim yapısının karmaşıklığını ortaya koymaktadır.
3. Amsterdam’da cenaze törenlerinde şiir okuyan şehir şairleri var

Amsterdam’da yalnız ölen ve cenazesini sahiplenen kimse bulunmayan kişiler için özel bir uygulama mevcuttur. Eğer bir kişi, herhangi bir akrabası veya arkadaşı tarafından sahiplenilmeden hayatını kaybederse, belediye onun için bir cenaze töreni düzenler.
Bu törenlerde, şehir şairleri devreye girer. Bu şairler, ölen kişinin hayatı hakkında mümkün olan en fazla bilgiyi toplar ve ardından ona özel bir şiir yazarlar. Bu şiir, cenaze töreninde okunarak kişinin anısını onurlandırır.
Bu uygulama, Amsterdam’ın sosyal duyarlılığını yansıtan anlamlı bir gelenektir ve yalnızca Hollanda vatandaşları için değil, Amsterdam’da hayatını kaybeden herkes için geçerlidir.
4. Şehirdeki binalar, vergilendirme sistemi nedeniyle çok dardır

Amsterdam’ın dar, uzun ve birbirine yaslanmış binalarını fark ettiniz mi? Bu ilginç mimari stilin nedeni, 17. yüzyılda uygulanan bir vergi sistemidir.
O dönemde yetkililer, evlerin genişliklerine göre vergi uygulamaya başlamışlardı. Yani, bir evin ön cephesi ne kadar genişse, ödenecek vergi de o kadar fazla oluyordu. Bu durum, ev sahiplerini olabildiğince dar ve derin binalar yapmaya yönlendirmiştir.
Dünyanın en dar cephesi de Amsterdam’daki Het Singel 7 adresindedir. Bu evin genişliği yalnızca 1 metredir. Tek kapı genişliğinde olan bu ev, aslında arka tarafa doğru oldukça uzundur.
Ayrıca, dar cepheli binaların çoğunun tepe kısmında büyük kancalar bulabilirsiniz. Bu kancalar, evin içine büyük eşyaların taşınabilmesi için vinçlerin bağlandığı noktalardır. Çünkü dar ve dik merdivenlerden eşyaların taşınması neredeyse imkansızdır.
İlginizi çekebilir:
Amsterdam Gezi Rehberi: Nerede Kalınır, Neler Yapılır?
5. Amsterdam’ın “XXX” sembolünün anlamı düşündüğünüzden çok farklı

Amsterdam’ın sembolü olarak bilinen “XXX” işareti, birçok kişiye yalnızca yetişkin içeriklerle ilgili düşünceler getirebilir. Ancak bu sembolün kökeni çok daha eski zamanlara dayanıyor.
Bu üç çarpı işareti, Aziz Andreas’ın haçını temsil eder. Aziz Andreas, M.Ö. 1. yüzyılda “X” şeklindeki bir haç üzerinde işkence görerek öldürülmüştü. Bu haç, 1505 yılından beri Amsterdam’ın sembolü olarak kullanılmaktadır.
Üç çarpı işaretinin altındaki “Kahraman, Kararlı ve Merhametli” (Heroic, Determined, Merciful) sloganı, Amsterdam halkının dayanıklılığını ve şehre olan bağlığını simgeler. Bu sembol, şehrin bayrağında ve birçok yapıda gururla sergilenmektedir. Amsterdam hakkında gerçeklere devam ediyoruz.
6. Amsterdam, Venedik’ten daha fazla kanala ve Paris’ten daha fazla köprüye sahip

Amsterdam’da dolaşırken, birkaç dakika bile geçmeden bir köprüden geçeceksiniz ya da bir kanal kıvrımında yürüyeceksiniz. Çünkü bu şehir, kanal ve köprülerle dolu bir labirent gibidir.
Amsterdam’da tam 165 kanal ve 1.281 köprü var. Sadece şehrin tarihi kanal halkası boyunca 80 köprü bulunuyor! Bu, Venedik’i bile geride bırakan bir sayı.
Amsterdam’ın geçmişi oldukça mütevazıdır. Amstel Nehri’nin kıyısında bulunan küçük bir balıkçı köyü olarak kurulan şehir, ilk olarak “Amstelredam” adıyla anılıyordu. Zamanla büyüyüp gelişen bu köy, hem ticaret hem de ulaşım amacıyla kanallarla süslendi. Bu sayede Amsterdam, adeta 90 küçük adadan oluşan bir şehir haline geldi.
Kanallar arasında yürürken karşılaşacağınız köprülerden biri, Reguliersgracht ve Herengracht’ın kesişim noktasındadır. Burada durduğunuzda, aynı anda tam 15 köprüyü görebilirsiniz! Bu panorama, özellikle fotoğraf çekmek isteyenler için oldukça popülerdir.
7. Metrekare başına en çok müze bulunan şehir

Amsterdam, dünya genelinde metrekare başına en fazla müzeye sahip şehir olarak bilinmektedir. Küçük bir alana yayılmış 75’ten fazla müze, kültür ve sanat severler için adeta bir cennet.
Dünyanın en büyük sanat koleksiyonlarından bazılarına ev sahipliği yapan Amsterdam’da, Van Gogh Müzesi ve Rijksmuseum mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasında. Van Gogh’un etkileyici eserleri ve Rembrandt’ın ölümsüz tabloları burada sergilenmektedir.
Hatta şehirdeki müze yoğunluğu o kadar fazla ki, Amsterdam’daki Schiphol Havaalanı’nda bile bir müze bulunmaktadır. Üstelik bu müzeyi gezmek tamamen ücretsizdir! Pasaport kontrol noktalarının arkasında yer alan bu müze, sanatsever yolcuların uçmadan önce kültürel bir mola vermesine olanak tanır.
8. İnsan nüfusundan daha fazla bisiklet var

Amsterdam’a gidenlerin ilk fark edeceği şeylerden biri, şehrin her köşesinde bisikletlerin olmasıdır. Çünkü burada bisiklet kullanımı neredeyse bir yaşam biçimi haline gelmiştir.
Şehirdeki bisiklet yollarının toplam uzunluğu 400 kilometreyi buluyor. Bu sayede hem yerel halk hem de turistler, trafik karmaşasından uzak bir şekilde şehri keşfedebiliyor. Ancak her yıl yaklaşık 25.000 bisikletin kanallara düştüğü ve yalnızca 8.000-10.000 kadarının kurtarıldığı düşünülmektedir, bu nedenle bu bisikletlerin hepsi aynı yerde kalmıyor!
Üstelik Amsterdam’da her yıl 100.000’den fazla bisiklet çalınmaktadır. Bu nedenle bisiklet kiralamayı planlıyorsanız, mutlaka güvenli bir şekilde kilitlemeyi unutmamalısınız. Amsterdam hakkında gerçeklerle devam ediyoruz.
9. Şehirde küçük bir mola verebileceğiniz 40’dan fazla park var

Amsterdam, kanallar ve köprüler şehri olarak bilinse de, burada doğayla iç içe olabileceğiniz birçok park da mevcuttur.
Şehirde 40’tan fazla park mevcut. Bu parkların en ünlüsü ve en büyüğü Vondelpark’tır. Tam 48 dönümlük bir alanı kaplayan bu park, halkın yürüyüş yaptığı, piknik yaptığı ve bisiklet sürdüğü bir merkezdir.
Ayrıca Vondelpark’ın özel bir yanı, burada 4.000’den fazla yabani muhabbet kuşunun yaşamaktadır. Bu kuşlar, aslında Amsterdam’a özgü değildir. Zamanında evcil hayvan olarak beslenen birkaç kuşun doğaya kaçmasıyla bu nüfus hızla artmış.
Eğer daha sakin bir ortam arıyorsanız, şehirdeki diğer parklar huzurlu bir köşe bulmak için çok daha elverişlidir.
10. Amsterdam’ın ana alışveriş caddesi 600 yıllık geçmişe sahip

Amsterdam’ın en tanınmış alışveriş caddesi olan Kalverstraat, tam 600 yıldır varlığını sürdürmektedir. Orta Çağ’da Byndewyck olarak bilinen bu cadde, şehir surlarının inşasından sonra ana ticaret merkezi haline gelmiştir.
1486-1629 yılları arasında burada bir sığır pazarı kurulmuş ve caddeye, bu pazardan esinlenerek Kalverstraat (buzağı sokağı) adı verilmiştir.
Günümüzde Kalverstraat, Amsterdam’ın en pahalı caddesi olarak tanınmaktadır. Burada bir mağaza açmak istiyorsanız, metrekare başına 3.000 avroya kadar kira ödemeniz gerekebilir.
Kaynak: 1