Heykel bahçeleri, sıradan sanat alanlarından çok daha fazlasıdır! Düşünsenize; bir tarafta doğanın sakinliği, diğer tarafta ise devasa heykeller arasında dolaşmak… Müzelerin soğuk ve steril atmosferinin hiç bir izine rastlanmıyor burada. Toprak kokusu eşliğinde, ağaçların gölgesinde yürüyün ve bir sanat eserinin tam karşısında durun. Eser, dokunacak kadar yakın ve etkileyiciliği hayran bırakacak cins! Ama en güzel tarafı şu: Bu bahçeler sadece göz alıcı bir güzellik sunmuyor; bazen öyle ilginç ve sıra dışı şeylerle karşılaşıyorsunuz ki kafanızda daha fazla soruyla ayrılıyorsunuz. “Bu neyi simgeliyor?”, “Bunu yapmayı kim düşündü?” gibi… Çünkü dünya, garip heykel parklarıyla dolu! Kimi ünlü sanatçılara ait, kimisi tek bir hayalperestin çılgın projesi, kimisi ise “Bu da ne böyle?” dedirtecek kadar sürprizlerle dolu. Hazırsanız, bu yazımızda sizi dünyanın en ilginç heykel bahçeleriyle tanıştıracağız.
1. Franz Sederevičiaus Heykel Bahçesi (Litvanya)
Litvanya’ya giderseniz, sıradan müzelere uğramak yerine bir sanatçının bahçesinde zamana yolculuğa ne dersiniz? Pranas Sederevičius, 1951-1979 yılları arasında bahçesini adeta bir açık hava sanat galerisine dönüştürdü. Çimento, beton ve metal gibi sağlam malzemelerle tam 21 dev heykel inşa etti!
Pranas’ın gönlünde atlar başka bir yere sahip… Bu yüzden heykellerin çoğunda atlar, geyikler ve masalsı yaratıklar yer alıyor. Ama koleksiyon yalnızca hayvanlarla sınırlı değil. John F. Kennedy gibi ünlü isimlerin büstleri de mevcut. Düşünsenize, Sovyet döneminde böyle bir politik figürü sergilemek cesaret ister!
O dönemlerde bahçe, mahallelinin uğrak yeri haline gelmişti. Çocuklar atlara binmeye geliyordu, herkes bu sanat cennetinin tadını çıkarıyordu. Pranas’ın ölümünden sonra bile eserleri titizlikle korunmuş. Günümüzde bu bahçe, Litvanya’nın kültürel miraslarından biri olarak anılmaktadır.
2. Ulusal Galeri Heykel Bahçesi (Avustralya)

Avustralya’nın başkenti Canberra’da, göl kenarında sakin bir yürüyüş yaparken aniden çimenlerin arasında beliren dev heykellerle karşılaşabilirsiniz. Evet, burası Ulusal Galeri’nin Heykel Bahçesi!
1980’lerin başında planlanmaya başlanan bu bahçede şu anda yaklaşık 30 sanat eseri bulunuyor. Clement Meadmore’un kıvrımlı metal heykelleri, Bert Flugelman’ın ışığı yansıtan konileri… Bunlar hem sizi şaşırtıyor hem de düşündürüyor.
Daha klasik bir dokunuş arıyorsanız, Rodin’in çıplak insan figürleri tam size göre! Yok, ben biraz gizem arıyorum derseniz, Dadang Christanto’nun gölette yüzen 66 bronz kafasına dikkat edin. Biraz ürpertici ama oldukça etkileyici!
Ve işte en büyüleyici parça: Fujiko Nakaya’nın sis heykeli. Günün belli saatlerinde ortaya çıkıyor, rüzgarla dans ediyor ve ziyaretçilere göre şekil değiştiriyor. Sanki sanat ile doğa arasında gizli bir anlaşma var.
3. La Palomba (İtalya)

Matera’nın taş sokaklarını gezdiyseniz, biraz da saklı bir sanat mabedine adım atmaya ne dersiniz? La Palomba, terk edilmiş bir taş ocağında kayaların arasında gizlenmiş heykellerle dolu. Bazıları tanıdık formlarda, bazılarıysa bükülmüş, soyut ve sanki rüyadan çıkmış gibidir.
Bu yer, 2013’te Antonio Paradiso sayesinde yeniden canlandı. Taş ocağını adeta bir sanat mabedi haline getirdi. Sergideki en dikkat çekici eserlerden biri, 11 Eylül saldırıları sonrası Dünya Ticaret Merkezi’nin enkazından alınan, 20 tonluk çelik parçalarıyla oluşturulan heykellerdir. Paradiso, bu çarpıcı malzemeleri kullanma izni alan 9.000 sanatçıdan biri olup, tek İtalyan olarak seçilmiştir!
4. Haesindang Parkı (Kore)

Kore’nin Samcheok şehrinin güneyine giderseniz, sizi oldukça ilginç bir park bekliyor: Haesindang Parkı, diğer adıyla Fallus Parkı! Burada maneviyat ve mizah iç içe geçmiş durumda. Aynı zamanda yanında küçük bir Halk Müzesi de yer almakta. Hem güleceğiniz, hem düşüneceğiniz hem de fotoğraf çekmeden dönmeyeceğiniz bir yer burası.
5. Taconic Heykel Parkı (ABD)

New York eyaletinde, Taconic Eyalet Park Yolu’ndan geçerken dev bir kadın başı ile karşılaşırsanız, endişelenmeyin! Bu Gaea! Roy Kanwit’in el yapımı 6 metrelik dev bir ana tanrıça heykelidir.
Heykelin tepesinde bir delik var, merdivenle çıkıp etrafı görebilirsiniz. Evet, bu dev heykelin içine girip keşfe çıkmak mümkün! Kanwit’in bahçesi, başlı başına bir açık hava sanat galerisi. 30’dan fazla heykel, mitolojilerden, güneşin doğuşuna kadar farklı temaları işlemesine rağmen, sizi zaman zaman şaşırtıyor, bazen de düşündürüyor. Üstelik hepsi satılık! Yani kendinize bir tanrı heykeli almak isterseniz, burası tam adresiniz.
6. Kitengela Camı (Kenya)

Sanat, bazen çölün ortasında çiçek açar. 1970’lerde Alman sanatçı Nani Croze, Nairobi Ulusal Parkı’nın tam karşısındaki ıssız bir alanda sanat eserleri inşa etmeye başladı. Gölgeleme yapmak amacıyla heykel yapan başka birini duydunuz mu hiç?
Kitengela zamanla sadece bir sanat alanı değil, aynı zamanda bir topluluk ve yaşam mekanı haline geldi. Camdan yapılmış ejderhalar, rengarenk devler, pencere kenarına gizlenmiş figürler… Her köşesi adeta masal gibi.
Ayrıca Kitengela yalnızca bir sanat projesi değil, toplumsal fayda için kurulmuş bir oluşum. Tüm malzemeler geri dönüştürülürken, yerel halk projelere dâhil ediliyor, hastanelerle işbirliği yapılıyor. Kitengela’da konaklamak da mümkün, ama unutmayın; etrafta babunlar, maymunlar ve bolca doğa var!
7. Vigeland Heykel Parkı (Norveç)

İnsan bedeni… O kadar alıştığımız bir şey ki, en küçük orantısızlığı bile fark ederiz. İşte Norveçli heykeltıraş Gustav Vigeland da bu duygudan yararlanarak 20 yıl boyunca yalnızca insan figürlerine odaklanan bir park yaratmayı başardı!
Oslo’daki Vigeland Parkı, 200’den fazla bronz ve granit heykelle doludur. Bunların her biri insanın gündelik hallerini ve duygularını temsil ediyor: el ele tutuşan çiftler, oyun oynayan çocuklar ve hatta “bebekler tarafından saldırıya uğrayan adam” gibi ilginç kompozisyonlar! Her bir heykel o kadar gerçekçi ve duygusal ki, kendinizi onların birinin yerine koymanız mümkün.
Parkın merkezindeki devasa “Monolit” tam 14 metre uzunluğunda olup, 121 insan bedeninin iç içe geçmiş haliyle oluşturulmuştur. Anlamı mı? İnsanlığın ilahi olana ulaşma arzusudur… Oyulması tam 14 yıl sürdü, dile kolay!
Bir diğer ikonik eser olan “Yaşam Çarkı” ise sonsuzluğu simgeliyor: dört insan figürü ve bir bebek, daire içinde ahenkle dönüyor. Vigeland hayatı boyunca bu parkı geliştirip şekillendirmiş; bugünse burası Oslo halkı için hem meditasyon alanı hem de keyifli bir piknik yeri haline gelmiştir.
8. Victor’s Way Heykel Bahçesi (İrlanda)

İrlanda’nın yemyeşil ormanlarında, hiç beklemediğiniz bir yerde karşınıza Hindu tanrıları, iskelet gibi Buda figürleri ve zihnini ikiye bölen adam heykelleri çıkarsa, şaşırmayın; çünkü burası Victor’s Way!
Burası çocukların eğlenmesi için değil, yaşamın anlamını sorgulamak için yaratılmış. Sahibi şöyle diyor: “28 yaş üstü için düşündüm burayı. Düşünmeyi ve sorgulamayı isteyenler için.”
9. Gibbs Çiftliği (Yeni Zelanda)

Şimdi dikkatli olun! Çünkü sizi Yeni Zelanda’da devasa tepelerle dolu bir çiftliğe götürüyoruz ama burası sıradan bir tarla değil; burası dev heykellerin ülkesi!
Alan Gibbs, burayı 1990’larda satın aldı ve “neden dünyaca ünlü sanatçıların heykellerini burada sergilemeyim?” diye düşündü. Sonuç: çelikten yapılmış ama sanki bilgisayarda çizilmiş gibi görünen Neil Dawson’un “Horizons” eseri, koyunların üstünden geçtiği Sol LeWitt’in beton piramidi ve Anish Kapoor’un “Dismemberment” adlı dev tüpü.
En çılgın parça ise? Dört kat yüksekliğinde bir Tesla bobini! Evet, bu bilim kurgu gibi ama gerçek. Ancak bu güzellik sadece ayda bir gün halka açık. O yüzden denk gelirseniz kaçırmayın!
10. Galleta Meadows (ABD)

Hayır, bu bir serap değil. Evet, çölün ortasında fil, at, T-Rex ve kılıç dişli kaplanlar gerçekten var. Sanatçı Ricardo Breceda’nın çelikten yaptığı bu heykeller, Kaliforniya’nın Anza-Borrego çölüne serpiştirilmiş durumda.
130’dan fazla heykel hayal edin! 10 metrelik fillerin kıvrık kirpikleri var. Ya da çöl kaplumbağalarının detaylı kabukları. Her biri, sanki bir an canlanacak gibi.
Haritaya ihtiyaç duyabilirsiniz çünkü heykeller yollardan biraz içeride. Ne var ki, Under the Sun Foundation web sitesinde nerede olduklarını gösteren bir harita mevcut.
11. Europos Parkas (Litvanya)

Litvanya’nın başkenti Vilnius’un hemen dışında, tam Avrupa’nın coğrafi merkezine yakın bir doğa harikası var: Europos Parkas. Genç heykeltıraş Gintaras Karosas, 1991’de bu 55 hektarlık alana 90’dan fazla heykel toplamış. Bazıları dev televizyon yığınları, bazıları ise Avrupa başkentlerini gösteren tabelalardır. Ayrıca parkın ortasında restore edilmiş Liubavas Malikanesi var. Su değirmeniyle çalışan elektrik üretimi bile sergileniyor. Sanat, doğa ve tarih burada bir araya geliyor!
12. Arte Sella (İtalya)

İlginç heykel bahçeleri yazımızın sonuna geldik. Trentino’nun Valsugana vadisinde, doğayla iç içe bir sanat galerisi sizi bekliyor: Arte Sella! 1986’dan bu yana sanatçılar, ağaçlardan, yapraklardan, taşlardan ve dallardan eserler yaratıyor. Amaç; sanat ile doğayı ayrılmaz bir şekilde birleştirmek. Bazı heykeller canlı bitkilerle bütünleşiyor, bazıları ise rüzgarla hareket ediyor. Ormanda yürüyüş yaparken birdenbire karşınıza dev bir yaprak kemeri, dal parçalarından yapılmış bir kulübe veya taşlarla bezenmiş sarmal figürler çıkabiliyor. Sanat burada sadece görülmüyor, aynı zamanda hissediliyor.
Kaynak: 1